Şiiri dil üzerinden kurmak şairin duyumsama gücünü ortaya çıkarıyor. Duyuş ne kadar derinse dilin imkânlarından yararlanma eğilimi de o denli fazla oluyor. Velev ki bu dil, yaşayan bir dil de olmasın… Fakat şiirin akacağı yatağı yeniden oluşturma eğiliminde olduğu şiir-uzamında, dile düşen yük de artar. Bu yük, bazen tek bir dil üzerinden değil; birden çok düşünme biçimine zemin hazırlayan diller aracılığıyla da sağlanabilir. Bu kitapta, ana dilini, sessizliğe isnat eden bir şair çıkıyor karşımıza. Üstelik ilk kitabıyla… Kimi zaman Fransızcanın sembolizmi yüksek tepelerinden çekip alıyor bir dizeyi, kimi zaman felsefenin açtığı dil imkânlarından okur için es’ler topluyor. Ama son kertede, konuşulan dilin sınırlarını aşarak, düşünülen dilin kucağına bırakıyor okuru. Tıpkı müzik gibi… Sonsuz çınlayan ses duvarına atılan çentiklerle oluşan sessizlik biçimlerinden bize şiir çıkarıyor. Tıpkı, hep bir ağızdan çıkması gibi duymak istemediklerimizin… dizesinde görüleceği gibi.