Doğumuyla beraber başlayıp geçmişinin, özellikle yaşamakta olduğu her gününün iç ve dış muhasebelerini yaparken ezelden beri hedeflediği rüyalarını süsleyen her bakımdan ideali, idolü olan “o” kadın; yani tarihin Süleyman’ın meşhur Belkıs’ı olma hayali ve azmi onu müthiş bir duygusal serüvenin fırtınanın içine çekmektedir.
Her yerde aşk var sözü bir zamanlar aşkın tahtta oturduğu ve yerin dibine sokulmadığı bir döneme aitti,
“Aşkta sonuç yoktur
O, hiç bitmez ki! Koca dünyada bile sonuç yoksa onun kitabının da hayda hayda sonu olamaz.”
Aşkın asili yetinmez tek bir aşk fakiriyle…
Gerçek aşka ulaşabilmek için bir kere sevmek yetmez, lakin insan bir kere gerçek anlamda sevebilir, diğerleri artçı olup en fazla asist yapabilirler. Diğer yandan tek bir yaşam da yetmez gerçek aşkı kucaklamak isteyene. İyisi kötüsü çılgın sevinçleri ve acımasız felaketleriyle her tür dünya nimetlerini kabullenip haşır haşır neşir olarak yaşayabileceği tüm hayatlar onundur, yeter ki içinde insaniyet sevgi ve çok renklilik olsun. Ölümsüzlüğün sırları diyebilir miyiz? Gönlünün tek hâkiminin adı artık herzeye bedel olan sonsuz aşk olmuştur, en önemli karşılığı ise “kendin “ anlamına gelir.
Bu dünyaya öyle büyük bir sevgiyle veda edeceksin ki asla ama asla ölmeyeceksin.
Hangi kısa ama devasa bir düşünce bu dünyanın tüm boşluklarını doldurabilir acaba?
Kişilik, haysiyet, insaniyet bırakmayan bu acımasız dünyanın kadın erkek üzerindeki baskıları, ilişkilerdeki, dayatmacılık ve zavallılık timsali baskılar karşısında bu yolun yolcularının daha çok empati yapmaları şarttır.
