“Yaralı bir yüzyılın molozları arasında, şiir hâlâ susmuyorsa; Devrim Gür oradadır.”
Bu kitap, sadece bir şiir dosyası değil suskunluğun ve korkunun duvarına yazılmış siyah bir haykırıştır. Gür, her dizesinde düzenin paslı çivilerini söker; her imgesinde çürümüş yapının çatlaklarına ses sızdırır. Onun şiiri, acıtır, sarsar, kanatır. Çünkü bu dizelerin dünyasında harflerin ve kelimelerin büyük bir hatırı vardır; acıtan, sarsan ve kanatan o haliyle...
İçerideki bir sessizlikle dışarıdaki bir patlama arasında salınan bir zamanın tanıklığıdır bu metinler. Sokaktan gelen uğultunun, bazen bir kadın sesiyle bazen de bir çocuk sesiyle... bazen de kendi sesiyle içimizdeki bir ses olarak bizim yerimize de konuşarak bunu yerli yersiz konuşmalara çevirmesi, onun en büyük günahıdır bu haliyle! Ne güzelleme arar burada okuyucu, ne teselli yalnızca çıplak hakikatin karşısında titreşen kelimeler bulur.
Devrim Gür, dilin konforunu reddeder. Şiiri, karanlığın ortasına bırakılmış bir cam parçası gibi kullanır. Her dize bir tehdit gibidir; sisteme, düzene, susmayı seçenlere...
Eğer şiirin sadece bir sanat değil, bir müdahale biçimi olduğuna inanıyorsan yerin burasıdır. Çünkü bu kitap, mırıldanmaz.
Bağırır.
“Bir enkazdan yükselen ses, bir fırtınadan doğan şiir...”