Çökmekte olan bir Viyana fonunda, Doktor Graesler sıradan hayatının sükûnetinde derin bir sarsıntı yaşar. Mesleğine adanmış ama anlamını yitirmiş bir adamdır o; ne hastalarına ne de kendine çare bulabilir. Bir tesadüf, bir ölüm ve bir tutku, onu düzenli hayatının dışına taşır ve varoluşun asıl kırılma noktasına götürür.
Arthur Schnitzler, Freud’un çağdaşı ve ruh çözümlemenin edebiyattaki öncülerinden biri olarak, bastırılmış arzuların ve ölüm korkusunun nabzını tutmayı burada da sürdürüyor. Doktor Graesler, hem bir hekimin hem bir insanın çözülüşüne tanıklık ederken, Schnitzler’in o kendine özgü, zarif ve acımasız aynasında hepimizi görünür kılıyor.