Yıldırım Beyazıd, modern insanın en büyük problemine soru ve cevap aradığı bu hikâyede; ana karakteri olan bir gezginin çıktığı bir seyahatte, karşısına çıkan sürprizlere ve yola odaklanıyor. Kimi zaman onunla beraber bir yol yürüyor ve o anda oluyor, kimi zaman onu uzaktan seyrediyor. Bize ise yolda olmanın güzelliğini bir kez daha tattırıyor ve damağımıza bir parça bal sürüyor. Ayrıca bir yazar olarak peşinden koştuğu hikâyeyi de bizlere aktarıyor ve yaşamın bizleri sürüklediği ve hiç varılmayan noktalara ulaşmamızı sağlıyor.
-“Tolstoy’a göre bütün mükemmel hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.”
-“Buradaki yabancı ben miyim?”
-“Bu hikâye aslında Tolstoy’a ters.”
-“Nasıl yani?”
-“Çünkü şehre gelen iki yabancı var.”
-“O zaman güzel bir hikâye olmayacak.”
-“Bence Tolstoy yanılıyor olabilir. Çünkü bir insanın güzel bir hikâyenin içinde bulunması için illâ ki şehir değiştirmesine gerek yok. Ayrıca sonuç olarak iki karakter de şehir değiştiriyor.”
-“Belki.”