Dünyanın en yüksek zirvesi: Everest. Tibet ve Nepal halkları, onu “Ana Tanrıça, Yeryüzünün Anası” ve “Gökyüzünün Tanrıçası” diye adlandırıyor. Zirveye gidiş ve oradan dönüş yolu o kadar zorlu ki her yıl pek çok kişi burada can veriyor, dağcılar donmuş bedenlerin arasından yürüyüp yollarına devam ediyor. Dağın sırtı, ölülerle ve dirilerle dolup taşıyor, günbegün zafer ve hezimet hikâyeleri yazılıyor.
Yabana Doğru’da her şeyini bırakıp doğaya sığınan ve tek başına yaşamaya çalışan Chris McCandless’ın izini süren Akademi ödüllü usta gazeteci Jon Krakauer, Everest Günlüğü’nde doğada sağkalım mücadelesine bu defa dünyanın çatı noktasından bakıyor. “Gitmemem için pek çok mantıklı sebep vardı fakat Everest’e tırmanmak zaten başlı başına mantıksız bir eylemdir," diyen ve çıktığı yolda büyük bir facianın tanığı olan Krakauer, dağcı kimliği ve gazeteci hassasiyetiyle günümüzün en cazip ve en tehlikeli rotalarından birini soluk soluğa okunacak gerçeklere dayalı bir maceraya dönüştürüyor.
Yirmiyi aşkın dilde okunan, yayımlandığı sene gördüğü ilgiyle çoksatar listelerinde bir numaraya yerleşen ve Pulitzer’e aday olan Everest Günlüğü, çok yönlü bakışı ve derinlikli yaklaşımıyla eşsiz bir insan-doğaya-karşı anlatısı. Doymak bilmez fethetme arzusuna, tutkular uğruna zorlanan sınırlara ve hayallerle hırslar uğruna göze alınanlara dair sorgulayıcı yanı güçlü, ilham verici, düşündürücü bir metin