Tam bunları düşünürken Keloğlan içeriye seslendi:
“Hadi yanıma gel Kelkız, bak bakalım şu falda ne var? Yol çıkmış mı yol?” Yine fala inanma, falsız kalma diyerek fal kapatmıştı. Koşarak mutfaktan çıktım ve ters dönmüş kahve fincanını çevirip altlığı da elime alarak içindeki kara ve beyaz resimlere bakmaya başladım. Şekiller hikâyelere dönüşüyordu. Hikâyelerse dile gelmek üzereydi. Birden Keloğlan’ın sesiyle fincandan koptum.”
Kelkız, Kazakistan Almata’ya giderken hayatının aşkı Keloğlan’ı bulur. Kelkız’a tutulduğunda hayâlindeki Moğolistan yolundadır. İki sevgilinin öyküleri iç içe geçer.
Birlikte Münih ve Basel’e giderler. Oradan Doğu’ya Halep’e geçerler. Derken İslamabad Pakistan’ı gezerler. Batı’ya yöneldiklerinde Şarap Yolu’nu izlerler. Yolda en son Mısır vardır ama… Hayalle gerçek iki masal kahramanını Doğu’dan Batı’ya, Batı’dan Doğu’ya sürükler…