Henüz on sekiz yaşında olan Bertold Berger, tıp öğrenimi için taşra hayatını geride bırakarak hayallerini süsleyen Viyana’ya taşınır. Bu gösterişli, cazip kente taşınmasıyla birlikte üniversiteli genç adam, her şeyin mükemmel gideceğini tasavvur etse de hiçbir şey umduğu gibi olmayacaktır.
Derin bir hayal kırıklığına ve sonsuz gibi gelen kederli bir yalnızlığa gark olan Berger için bu şehirdeki her şey, herkes yabancıdır. Kendisi gibi öğrenci olan komşusu Schramek’in iyi davranmasına karşın onu yalnızca “ufaklık” olarak görmesi Berger’i gitgide büyük bir boşluğun içine doğru çeker.
Tam her şeyi bıraktığını düşündüğü anda ise Berger’in imdadına bir kız çocuğu yetişir. Fakat bu kız çocuğu aynı zamanda onun için tehlikeli bir kapıyı da istemeden aralar.
Stefan Zweig’ın başarılı bir psikolojik tahlil örneği taşıyan eseri Kızıl, bir solukta okunabilecek eşsiz bir eser olarak okuyucuyla buluşuyor.
Her şey elinden kayıp gitmişti; önce umutları ve merakı, sonra üniversite eğitimine duyduğu sevinci, çabası ve şimdi de bu sonuncusu, arkadaşlığı yitmişti.