Dergilerin ilim ve fikir hayatında işgal ettiği konuma ilişkin Cemil Meriç’in “Dergi, hür tefekkürün kalesidir” ifadesi klasik bir motto haline gelmiştir. Gerçekten de Türkiye’nin modernleşme serüveniyle birlikte dergiler entelektüel dünyamızın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Fikir hareketleri, edebî akımlar ve siyasî birçok girişimin de temeli dergilerde atılmıştır. Kendi alanında bir okul ve ekol olan edebî ve fikrî dergi sayısı da bir hayli fazladır. Aynı şekilde dergi etrafında bir araya gelerek fikrî bir hareket, bir gelenek oluşturan çok sayıda örnekten de söz edebiliriz.
Elbette gazete ve kitap gibi yayın türlerinin akıbetinde de görüldüğü üzere, dergiler de muhteva ve misyonları itibariyle değişim ve dönüşümler geçirmiştir. Özellikle Türkiye’de 2000’lerden itibaren gelişmeye başlayan akademik dergicilik bu dönüşümün başat örneklerinden biridir. Bir anlamda kamusal entelektüelin daha fazla üniversite içerisine çekilmesi süreci akademik dergiciliğin gelişimine koşut olarak ilerlemiştir. Günümüzde bir taraftan edebî ve fikrî yönü ağır basan dergiler olduğu gibi akademik dergicilik de bir hayli gelişmiş durumdadır.