“Sazlardan örülmüş sepetin içinde birkaç dağılmış meyve, ne olduklarını bile anlamadan atmış sepete. Yenir mi yenmez mi bakacak hâli yok, ne olsa yer bundan sonra. Yağmur aralıksız yağıyor rüzgârla birlikte. Dallar eğiliyor, ağaçların koca yaprakları kopuyor. Yere vurup da dağılan meyveleri aceleyle topluyor. Sepet delinmiş, küçük olanlar aşağı düşüp çamura karışıyor. Bir türlü dolmuyor elindeki. Hep boş bir yer kalıyor sepette, hep eksik. Nasıl doyacak bu acımasız doğada. Artık hava kararıyor, saçlarından sular süzülüp burnunun üstünden yol buluyor. Nerede kalıyor, nereye sığınıyor? Sepeti dolduramadan içgüdülerinin söylediği yönde koşmaya başlıyor.”
Anlat Bana, farklı coğrafyalarda ve zamanlarda geçen, insanın kırılma anlarını, sessiz dirençlerini ve görünmez yaralarını anlattığı öykülerden oluşuyor. Ege’nin tuzlu rüzgârından antik taşlara, şehir kalabalığından yağmur altındaki ormanlara uzanan bu hikâyeler; geçmişle bugünü, bireysel hafızayla toplumsal belleği incelikli bir dille buluşturuyor. Anlat Bana, okuyucusunu hem tanıdık hem de uzak duyguların izini sürmeye çağıran, güçlü ve derinlikli bir öykü derlemesi.