“Bekliyoruz… Bekliyorum. Neyi bekliyorum? Sadece Günsel’i mi? Peki buraya geldiğimden beri gözümün önünden gitmeyen görüntüler? Geçmişi yeniden yaşıyorum hissi… Elimi uzatsam tutacakmışım gibi duran gençliğim… Önümüzde kaç haziran kaldı bilmiyoruz. Sanırım ben geride bıraktığım tek bir haziranla, otuz yıl önceki haziranla yüzleşmek için buradayım. Onu hatırlayarak beklemek, bekledikçe hatırlamak. Geçmişle aramdaki sisi aralayıp önümdeki haziranların yorgun değil, dingin geçmesini sağlamak için buradayım. Geçmişin beni sağaltmasını bekliyorum. Geçmişi bekliyorum.”
Sevgi, pandeminin kısıtlamaları altında kızının üniversiteye giriş sınavının bitmesini beklerken, geçmişe doğru yolculuğa çıkar. Otuz yıl önce mezun olduğu lisenin karşısındaki parkta karşılaştığı insanlar, geçmişle bugünü iç içe yaşamasına neden olur.
Engin Topuz üç saatlik bir zaman diliminde geçen yeni romanında, sadece Sevgi’nin yaşamına değil, doksanlı yıllardan günümüze uzanan bir zaman kesitinde toplumun ve dünyanın geçirdiği değişime de ışık tutuyor. Şehri de bir roman karakteri gibi işleyen yazar, hayatın hiç bitmeyen akışında kaybolmuş duyguları ve unutulmaz bağları ustalıkla anlatıyor.