Bir erkekten bir iş, örneğin ampulü değiştirmesini istediğinizde standart olarak “tamam, yapacağım” yanıtını verecektir, “hayır yapmam” demez. Ama bunu yapması altı yedi ayını alabilir. Bu ertelemenin nedenini merak edebiliriz? Niye böylesi basit bir işi bile yapmıyor? Elinizdeki kitap, gündelik hayatın her alanına yayılan ve arzuyla ilgili bu sorulara ilginç yanıtlar getiriyor.
Bir bu erkeklere –ki bazen bu kişiler kadın da olabilir– psikanalizde “obsesyonel” diyoruz.
Obsesyonel çoğu zaman kendini tutar, yapmaktansa düşünmeyi yeğler, tamamlamaktansa yarım bırakır. Saatlerini boş boş telefonda oyalanarak, kanepede yatarak veya ona sunulan teklifleri reddederek geçirir. Eşi, sevgilisi ve yakınları için onunla bir gün geçirmek bile can sıkıcı olabilir. Evde, elektrik faturası yüksek gelmesin diye sürekli ışıkları kapatabilir, randevularına ya da havaalanına saatler önceden gidebilir, birisi ondan bir şey istemesin diye dua edebilir. Bir nevi yaşayan ölü gibidir, hayatı ertelenmiş, başarısızlığının gölgesinde, dünyanın kendisi için bir gün kendiliğinden bir şekilde değişeceğini uman biridir.
Kurallıdır hem de kuralcıdır, yüksek doğruluk standartlarını herkesten bekler ve dünyanın adil olmadığından yakınır. Bir kadının arzusunu görünce ondan kaçmaya meyillenir, her şeyi bir seferde söylemek ister, başkaları konuşurken aklında ne cevap vereceğini şekillendirmeye başlar. Ama o kesinlikle kötü biri değildir, niyeti Öteki’nin eksik olduğunu görmemektir ve bunca tiyatroyu bu yüzden çevirir. En sonunda da kendi kurduğu kafese sıkışır, aldığı önlemler onun için yapmanın yapmamayla, düşünmenin düşünmemeyle, konuşmanın konuşmamayla aynı hizaya gelmesine yol açar. Ve tam da bu nedenle miskin, sessiz ve birazcık aptal gözükebilir. Azıcık da olsa “deli” gibidir, ama o kesinlikle deli değildir.
Bazen babadır, bazen oğuldur, bazen arkadaştır, bazen eğlenceli bir adam bile olabilir. Ve sanıldığından çok daha fazla “normal”dir. Ve ondan her evde bir tane olsa iyi olur!