Her şey bir bakışla başladı.
Karanlığın ellerine düşmüş uzun bir gecede, penceremi sıkı sıkı örten perdemi aralamamla başladı her şey. Gözlerimiz ilk defa buluştuğu saniyede, artık her şey için çok geçti.
O, geçmişin sırları ve karanlığıyla dolu eski bir defter, bense yeni açılmış beyaz bir sayfaydım.
O, zihin bulandıran bir hezeyan; bense yanılgıdan korkan bir gerçektim.
Yıllardır hayalini kurduğu psikoloji bölümünü kazanan Eliz Erzen, hiç bilmediği bir şehre taşınır. Şehre ve yeni çevresine alışmaya çalışırken, evinin hemen yanındaki, ışıklarını hiçbir zaman açık görmediği müstakil evin bahçesinde bir olaya tanık olur. O akşam, yan komşusu Rüzgâr Ulukan ile ilk defa göz göze gelir. Genç adam, görüntüsü ve konuşmaları ile Eliz’in dikkatini çeker. İlk başta merakına yenik düşerek bu yabancıya yakınlaşan Eliz, zamanla Rüzgâr’da normal olmayan bir şeylerin olduğunu fark eder. Başta bu farklılığın Rüzgâr’ı eşsiz kıldığını düşünse de sonrasında durumun psikolojik taraflarının ne kadar tehlikeli ve karanlık olduğunu görmeye başlar.
Her şeyden önemlisi, ona iyi gelmeye çalışırken, kendi akıl sağlığını da bir o kadar koruması gerekir.
Tenin üzerinde başlayan her şey, elbet tenin altına sızar ve orada biter.
Teninin üzerinde gezinen bir yabancı, bir süre sonra teninin altına kadar işler.
Etine bulaşır.
Kanına karışır.
Ve kemiklerine sarılır.
Adeta içinde yaşayan ikinci bir kişi olur.